DELİLER TERK ETTİĞİ GÜN ŞEHİRLER YOK OLACAK…!

DELİLER TERK ETTİĞİ GÜN ŞEHİRLER YOK OLACAK…!
DELİLER TERK ETTİĞİ GÜN ŞEHİRLER YOK OLACAK…!

Translate

21 Eylül 2013 Cumartesi

Kapitalist Sistemde Ses Tonlaması


İnsanın sesini iyi kullanmasının gerekli olduğuna inanıyorum.
Babamın anlattığına göre, çalıştığı fabrikanın sahibi de, sesini çok etkili kullanıyormuş. Babam, evimize gelen konuklara bunu sık sık anlatır. Gündeliklerini artırması için işçiler, ya da işçi mümessilleri, ustabaşıları, fabrika sahibine "Geçim sıkıntısı çekiyoruz, gündeliklerimizi arttırın." diye rica ederlermiş. Patron, onlara sesini titreterek, öyle yumuşacık, tatlı bir sesle bir şeyler söylermiş ki, kendi sesinin etkisinden önce kendi gözleri dolarmış. Ondan sonra artık işçiler gözyaşlarını tutamazlarmış. Patron ağlar, onlar ağlarmış. Bir zaman karşılıklı ağlaştıktan sonra, ne diyeceklerini de unutan işçiler dışarı çıkarlarmış. Neden sonra kendilerine gelir gibi olunca, "Yahu, patron bize ne söyledi de biz öyle ağladık?" diye birbirlerine sorarlarmış. Ama patronun ne dediğini hiçbiri hatırlayamazmış.

Bir seferinde babam, arkadaşlarına:

- Sıkı duracağım, ne söylerse söylesin ağlamayacağım.. Hem de gündeliğimi artırmadan yanından çıkmayacağım, ya da işten ayrılırım.. demiş.

Daha içeri girip de:

- Beyefendi.. der demez, patronu:

- Zor, zor kardeşim.. Biliyorum, bu zamanda geçim zor. Hiç bilmez olur muyum? diye başlamış.

Bu sözlerde ağlayacak bir şey yok ama, kağıt üstünde yazılı olunca öyle, bir de bu sözleri sesini yerli yerinde titretmeyi bilen birisi söylesin, karşısında taş olsa dayanamaz, ağlar. Ama babam, ne olursa olsun, ağlamamak için kendini tutuyormuş. Başlamışlar konuşmaya...

- Kaç kişiye bakıyorsun?

- Beş kişi..

- Vah vah vah!..

O kadar çok ve o kadar acıklı vah vah demiş ki, babam nerdeyse kendini tutamayıp boşanacakmış. Ama dişlerini dudağına geçirip dayanmış.

- Çocukların okula gidiyor mu?

- Biri gidiyor, biri gitmiyor..

- Çok yazık! Demek birini gönderemiyorsun..

- Ufak da ondan, büyüyünce göndereceğim.

- Karına üç yılda bir manto da yaptıramazsın..

Babam:

- Yaptırıyorum.. demiş.

- Karın hasta da üstelik, değil mi?

- Yoo, hasta değil!

- Değil ama kardeşim, olabilir. O zaman ne olacak? Vah vah vah.. Kim bakacak zavallıya? Doktor ister, ilaç ister.. Bunların hepsi para.. Nasıl ameliyat ettireceksin?

- Kimi?

- Çocuğunu..

- Ne ameliyatı beyefendi? Öyle bir şey yok..

- Yok ama, mesela.. Gerekse..

Babam yine de dayanacakmış ama, patron ağlamaya başlayınca babam da gevşemiş:

- Aman beyefendi, ağlamayın, ne olur.. Biz nasıl olsa oluruz, bir kolayına bakarız.. Allahaşkına ağlamayın! demiş ki ona bakıp kendini de ağlatmasın.

Babam bu olayı anlatırken hep şöyle der:

- O zamana kadar patronla neler konuştuklarımızın farkındayım. Ama ondan sonra sözün gidişini kaybettim. Patron acıklı sesle bir şeyler anlatıyor, ikimiz karşılıklı ağlaşıyorduk. Derken nasıl olduysa, kendi kendime, "Toparlanayım da, bakalım şu adam neler anlatıyor, bir dinleyeyim." dedim. Bir de dikkat ettim, ne anlatsa iyi? Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in Kerbela'da nasıl şehit edildiklerini anlatmıyor mu? Nasıl edip lafı Hasan-Hüseyin'e getirdi, hiç anlayamadım.

Babam, ağlaya ağlaya patronun yanından çıkmış.

(AZİZ NESİN - MAAŞ ZAMANI)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı