DELİLER TERK ETTİĞİ GÜN ŞEHİRLER YOK OLACAK…!

DELİLER TERK ETTİĞİ GÜN ŞEHİRLER YOK OLACAK…!
DELİLER TERK ETTİĞİ GÜN ŞEHİRLER YOK OLACAK…!

Translate

24 Kasım 2010 Çarşamba

İnsanların Üstünden Atlayan Boğa, Bull Jumping Over The People

İnsanların Üstünden Atlayan Boğa, Bull Jumping Over The People



Hangisi insan hangisi robot?

Japonya'nın Osaka Üniversitesi'nde geliştirilen ve bugün tanıtılan android robot, gerçek insanla mimiklerine kadarki benzerliğiyle dikkat çekiyor.


Daha önce insan görünümlü birçok robot üreten ve bir robot ailesi kurmayı hayal eden Profesör Hiroşi İşiguro tarafından geliştirilen bu yapay kadının hareketlerinin, daha önceki robotlara oranla çok daha doğal olduğu görüldü.
Profesör İşiguro, tanıtım sırasında yaptığı açıklamada, ekibinin insan duygularını ifade edebilen robotlar yapmak istediğini söyledi.
Uzun siyah saçlı ve siyah etekli robot tanıtım sırasında, model olarak kullanılan 20'li yaşlardaki genç bir kadının gülümseme, öfkelenme gibi tüm hareketlerini hemen ve gerçeğinden farksız taklit etti.
Gerçek insanın yüz ifadelerinin bir kamerayla filme alındıktan sonra elektrik sinyalleriyle robota gönderen bir teknoloji kullanıldı.

Gerçek kadınla androidi ayırmanın gerçekten güç olduğu tanıtımda, model kadın gazetecilere, "Bir ikiz kızkardeşim olduğu hissine kapıldım" dedi.
Roboton dişlerini göstererek gülmesinin gerçek bir insan görünümü kazandırdığını söyleyen Prof İşiguro, daha önce geliştirilen bu tip robotların çok sayıda ekleminin olmasından ötürü daha karmaşık ve masraflı olduğunu kaydetti.
Japon bilim adamı, geliştirdikleri yeni teknoloji sayesinde insan görünümlü robotları üretmenin daha kolaylaştığını belirterek, böylece bu robotlardan daha fazla alanda faydalanmanın mümkün olacağını düşündüklerini söyledi.
Yüzü sentetik deriden yapılan ve bir hastanede deneme amacıyla hastalara eşlik etmesi düşünülen "Geminoid-TMF" adlı robot 160 bin TL'ye satılacak. Robota ayrıca bir bilim müzesinde de deneme amaçlı bir görev verilmesi bekleniyor.

Ölümden sonrasını anlattı

Ölümden sonrasını anlattı!

Tıbben öldüğü açıklanan üç yaşındaki çocuk, saatler sonra kendine geldiğinde gördüklerini anlattı.


Lychen, Almanya'da yaşayan üç yaşındaki Paul, büyükbabasının bahçesinde oynarken bir göle düştü.
Büyükbabası onu suyun içinden çıkardığında nefes almıyordu. Küçük çocuk hemen helikopterle hastaneye kaldırılıp, yoğun bakıma alındı.

Hayatını kurtarmak için uğraşan doktorlar, tam üç saat 18 dakika sonra tekrar kalbinin atmasını sağlamayı başardılar.
Milliyet'in haberine göre Klinik yöneticisi Prof. Dr. Lothar Schweigerer, "Buna benzer bir şeyi hiç yaşamadım. Onun yaşındaki çocuklar suyun altında sadece birkaç dakika kalsalar da yaşama dönemiyorlar." açıklamasını yaptı.
Ancak Paul'un doktorları ve ailesini şaşırtması bununla kalmadı. Paul, hayata dönmesinin ardından ailesine yaşadıklarını şöyle anlattı: "Cennette Büyükanne Emmi ile birlikteydim. Bana hemen aşağıya dönmem gerektiğini söyledi."

22 Kasım 2010 Pazartesi

Kuşlar uçağı böyle sardı!

Bu fotoğraf Alfred Hitchcock'un "Kuşlar" filminde çekilmedi. ABD'nin Arkansas eyaletindeki Fort Smith Havaalanı'nda inişe geçen deniz kuvvetlerine ait uçak, kuş sürüsünün ortasında kaldı.

Kuşlar uçağı böyle sardı!
Uçakların motoruna zarar vermesiyle bilinen kuşlardan uçağı pilot yeteneği sayesinde kurtarmayı başardı. 88 milyon değerindeki E-6B askeri uçağı, inişe geçtikten birkaç saniye sonra büyük bir kuş sürüsünün ortasında kaldı.

Pilot paniğe kapılmadığı için uçağı indirmeyi başardı. Bu fotoğrafları ise o anda havalimanı yakınında aracıyla seyir halinde olan Kaia Larsen çekti. Verilere göre son 20 yıl içinde kuşların sebep olduğu uçak kazalarında 200 kişi hayatını kaybetti.

Londra'ya gitmiş kadar olun! -80 gigapiksellik dev foto!

Londra'ya gitmiş kadar olun!

Biz hala megapiksellerle uğraşırken, bakın birileri bir yerlerde nelere imza atıyor...


70 gigapiksellik Budapeşte, 45 gigapiksellik Dubai ve 26 gigapiksellik Paris'ten sonra karşımıza 80 gigapiksellik Londra fotoğrafı çıktı. Doğal olarak en büyük boyutlu panaromik şehir fotoğrafı olma ünvanını da eline aldı.

Fotoğrafçı Jeffrey Martin'in üç günde Centre Point binasının üstünden çekip birleştirdiği bu devasa fotoğrafta, Londra'daki Big Ben gibi birçok ünlü binayı görmeniz mümkün. 80 gigapiksellik bu fotoğraf 7.886 fotoğrafın birleşmesiyle oluştu.
Martin fotoğrafların hepsini 400mm lensi olan dijital bir SLR kamerayla çekerken, fotoğrafları birleştirmek için çift 6 çekirdekli işlemci, 192GB Ram ve 4GB ekran kartı olan Fujitsu Celsius'u kullandı.
Fotoğrafa ulaşmak ve Londra'da sanal bir gezintiye çıkmak için tıklayın...

21 Kasım 2010 Pazar

Tebeşir yöntemiyle Street Fighter

Tebeşir yöntemiyle Street Fighter

Siyasi Komedi

SİYASETÇİLER BİRER BEYAZ GÜVERCİNDİR, IŞIKTIR…

Siyasetçi ikiye ayrılır, birincisi: “işin sevdalısı”, ikincisi: “koltuk sevdalısı” dır. Biz, işin sevdalılarına dokunma*****, koltuk sevdalılarıyla şöyle bir oynaşalım…

Siyasetçiler birer beyaz güvercindir… Her biri bembeyaz, çift kanatlı beyaz bir güvercin… Seçim zamanı yere inip elimizden yerler yemleri, çok sempatiklerdir. Lakin seçim sonrası göklere çıkınca, ah işte o zaman kafamıza pisleyiverirler.

Siyasetçiler birer diplomadır… “Dayısı bakan”, “amcası milletvekili” üniversitesini bitirenler alırlar bu diplomayı. Ne doktorlar, ne mühendisler üniversite mezunu olup da işsiz kalır da, “dayısı bakan” üniversitesinden mezun olanlar her alanda iş buluverirler bu memlekette.

Siyasetçiler birer serseridir, sokak çocuğudur… Ağızları çok pistir, ne kadar ağza alınamayacak söz varsa hepsini söylerler birbirlerine. Birbirlerine kafa atarlar, yumruk atarlar, hatta silah çekerler. Çekilen silah geriye sokulur mu? Vurup öldürürler, kabadayıdır siyasetçiler.

Siyasetçiler birer açtır… Önlerindeki yemeğin ne kadar lezzetli olduğunu anlatmaktan o yemeği bir türlü yiyemezler. Çevresindeki insanlara bunları anlatmaktan onları da açlıktan öldürüverirler. Yemek çok lezzetlidir, ama bir türlü yenmez. İcraat açıdır siyasetçiler…

Siyasetçiler birer aşırı çalışkandır… O kadar çok çalışırlar ki, gecelerini gündüz edeler. Ondan olacak ki; gündüzleri yorgunluktan mecliste sızıverir siyasetçiler.

Siyasetçiler birer futbolcudur… Önlerindeki topu bir oraya, bir buraya atarlar… Artistik hareketler yapıp halkın gözünü boyarlar, ama bir türlü gol olmaz o top, hep ofsayda takılır. Eğer gol olmuşsa, bilin ki penaltıdan atmışlardır. Transferleri de meşhurdur. Bir seçimde bu partiden, bir seçimde diğer partiden aday olurlar. Ağızlarının bozuk olduğundan bahsetmiştik ya, bunun içinde “dönek” derler birbirlerine.

Siyasetçiler birer alzheimer hastasıdır. Seçim zamanı halk akıllarına gelir birden, hiç üşenmez kapı kapı dolaşırlar. Koltuğa oturdular mı, ah işte kör olası hastalık, bu unutkanlık hastalığının pençesine düşüp unutuverirler halkı ve orada ne için bulunduklarını bile unuturlar bazen.

Siyasetçiler birer bozuk plaktır… Seçim zamanlarında, ya da halkın onlardan ümidini kestiklerini anladıkları anda hep aynı şeyleri tekrarlayıp dururlar. Sorunlara çözüm bulma vaatleri verirler. O çözümler hiç bulunmaz ve her seçimde aynı sorunlardan oy toplarlar. Bozuk plak gibi her seçimde aynı şeyleri tekrarlarlar.

Siyasetçiler birer mengenedir… Halk seçim zamanı bu mengenelere oy atar ve mengenelere ellerini verip, kollarını kurtaramazlar.

Siyasetçiler birer korsan severdir… Dini bile korsanlaştırırlar, din istismarcılarıdır, din üzerinden siyaset yaparlar ve sahte dincilerdir!

Siyasetçiler birer ışıktır, mum ışığı… O ışıkta ancak yatsıya kadar dayanabilir.
—Söz meclisten içeri—



TURGAY ÇUMAK (DEMOKRAT GAZETESİ KÖŞE YAZARI)

Kıyamet Günü Kafatası



Gezegenimiz neden ve nasıl yapıldığı belli olmayan garip cisimlerle dolu, bunlardan birisi ve belki de en garibi Londra´da British Museum´da duruyor. İnsanları çıldırttığı iddia edilen kafatasını yakından inceledik..

"..saf kuartz kristalinden yapılmış, gerek sahibesi, gerekse de birçok kişi bu cismin bilinmeyen bir uygarlıktan kaldığına inanıyorlar.

Göz çukurlarındaki gizemli ışıltılar sanki gelecekten haber veriyor.

Bu garip cismin adı "Kıyamet Günü Kafatası.."

Yolunuz bir gün Londra´ya düşerse, "Museum of Mankind" a yani "İnsanlık Müzesi" ne muhakkak uğrayın. Çünkü orada İnsanlık Müzesi´nin dünyanın en inanılmaz, en çarpıcı cismini, gizemini hala kimsenin çözemediği Kristal Kafatası´nı görebilirsiniz. Kristal Kafatası bizde meraklılar dışında fazla bilinmiyor ama herkes için paha biçilmez bir seyir oluşturmakta. Kafanız kadar bir kafatası düşünün yani gerçek boyutlarda ama saf kristalden yapılmış ve de 120 yıl kadar önce Güney Amerika´da bir maceraperest tarafından kazılarda bulunmuş. Üzerinde o kadar çok spekülasyon yapılmış ki, karşısına şöyle geçip bir baktığınızda tüyleriniz diken diken oluyor. Peki neden? Bir kere çok eski olduğu kesin ama bilinen hiçbir antik inanç biçiminde benzeri yok, kimlerin hangi amaçlarla kullandığı ve nasıl bir dinsel ritüelin parçası olduğu konusunda da bir bilgi bulunamıyor. Ama daha da ilginci kristalin bu şekilde işlenmesinin çok güç olduğu ve geçmişte yapılamayacağının bilinmesi. Öylesine çok söylenti var ki..

Kim görüyor kimin ruhunu

RUHLAR KİRLENMİŞ KİME NE!

Son dönemlerde hayatımızın sanallığımı belirginleşti, yoksa yaşadığımız hayatta
bir anormallik mi var?
Sanki hiçbir şey yerli yerinde durmuyor…
Taş yerinde ağır olmuyor…
Ekmek , para doyurmuyor kimseyi, ruhumuz mu açtır, nedir?

Aşk, aşk gibi değil…
İş, iş gibi değil…
Hayat, hayat gibi değil…
Kadın, kadın gibi değil…
Erkek, erkek gibi deðil…
Velhasıl dünya, dünya gibi değil…

Yönlendirilen, senaryosunda başkalarının imzaları olan hayatlar yaşıyoruz;
farkında olmadan… Kendimize ait doğrularımız yok ki, onları savunacak
cesaretimiz olsun. Çünkü manipüle edilmiş, iğdiþ edilmiş beyinler kendi
hayatlarına sahip olamıyor. Hepimiz çığlık çığlığa bağırıyoruz belki: Düşünceye
özgürlük, biraz hoşgörü, biraz adalet diye…
Kendi hayatımızdaki adaletsizlikleri görmezden gelip başka hayatlara adalet
dağıtmaya, içimizi cehenneme çeviren acılarımızı unutup başka hayatlara acımaya
alıştık…

Çünkü;

Böylesi daha kolay…
Böylesi daha steril…
En azından ellerimiz kirlenmiyor…
Ruhlar kirlenmiyor; kime ne(!) Kim görüyor, kimin ruhunu…

Başkalarının aşklarını eleştirirken yanı başımızda duran adamı ya da evimizde
bizi bekleyen kadını unuttuk… Kendi aşkımızı başkalarıyla kıyaslarken içimizdeki
yetinememe hissi ağır bastı ve aşkı da küçümser olduk… Bizim yaşayamadığımız
aşkı başkalarş niye yaşasın ki, biz aşık değilsek kimse aşık, kimse mutlu
olmasın; ayıplayalım ki unutsun herkes sevginin gücünü…

Çünkü;

Böylesi daha kolay…
Böylesi daha steril…
En azýndan ellerimiz kirlenmiyor…
Ruhlar kirlenmiyor; kime ne(!) Kim görüyor, kimin ruhunu…

Senaryosu başka eller tarafından yazılmış hayatlarımızda yine başkalarının
düşünceleri hakim olsun, kendi dinimizi başkalarından öðrenelim; onlar söylesin
biz inanalım. Peygamberi, iftira atıldığında; onunla ilgili karikatürler
yaptığında savunalım hiç tanımadan… Tepkiler Muhammedi olsun olmasın kimin
umurunda. Biz vicdanımızı rahatlatalım.
Birileri yazsın, biz oynayalım…
Çünkü;

Böylesi daha kolay…
Böylesi daha steril…
En azýndan ellerimiz kirlenmiyor…
Ruhlar kirlenmiþ kime ne(!) Kim görüyor, kimin ruhunu…

Kızlarımız başörtüsüyle okula gidemiyor mu? Unutalım, paraları olanlar
yurtdışında okutsunlar kızlarını, parası olmayanlar da evlendiriversin bir
zahmet; ya da başlarını eğip başörtülerini çıkarsınlar; mağlup, kimsesiz
hissetsinler kendilerini, çok mu dert...
Muhalefet, sorunu çözemediniz der. Hükümet çözüm arayışlarının sürdüğünü söyler,
olur biter.

Bize ne yaşananlardan, bizim hayatımız değil ki bu…
Komşularımız aç olsun ne çıkar, yardım programları var ya..
Onları izleyip birkaç damla gözyaşı akıtacağız ve üzüldüümüğzü, elimizden bir
şey gelmediğini söyleyeceğiz hesap gününde…

İşlerimizi layıkıyla yapmayacağız çünkü, patronlarmıız bunu hak etmiyor, biz
onlar için çalışıyoruz, ömrümüzü tüketiyoruz ya bu yeter bize… Bir sürü
bahanemiz var ve o bahaneler bizi koruyacak savunmalarımızda…
Bize ne hayattan bizim hayatımız değil ki bu, yaşayıp gidiyoruz işte kendi
hayatımızın figüranları olarak.

Çünkü;

Böylesi daha kolay…
Böylesi daha steril…
En azýndan ellerimiz kirlenmiyor…
Ruhlar kirlenmiyor; kime ne(!) Kim görüyor, kimin ruhunu…

Edebiyat Fizik Karışımı - Hayattır… Hayatı anlayabilmektir fizik

HAYATIM FİZİK

Hayattır…
Hayatı anlayabilmektir fizik…

Pencereleri tıklayan yağmurlar eşliğinde, küçük bir kızın yüreğine korku salıp soluğu anne babasının odasında aldıran, mavi ışıklı bir ağaç dalı misali ihtişamla toprağa düşen yıldırımdır. Çocukça bir yürekle yapılmış kâğıttan geminin, taş sokaktaki bir su birikintisi üzerinde çaresiz çırpınışını, optikten yararlanarak, bir çift gözle görebilmektir.

Kara kışta, mendirekteki deniz feneri dahi kendine dertleşecek bir dost ararken, kordon boyundaki bir banka oturup uzaktaki sevgiliyi düşlerken, ayazdan üşüyen ellerinle sevgili yerine paltona sımsıkı sarıldığında, kibirli kar tanelerinin yalnızlığı sevişleri ve , “ git buradan” diyerek birbirlerini itişleridir.

İlkbaharda, hayata “ elveda” diyen kahverengiyi, “merhaba” diyen yeşili görebilmek adına, içindeki pozitif enerjinle pencerenin camını moment uygula***** açabilmek, dışarı koşup toprağa ayak bastığında, bütün stresini, sıkıntını bir “oh” deyişle def edebilmektir.

Ağustos sıcağında aracına atlayıp serin sulara kızgın kumlara koşarken, araç lastiklerinin sıcaktan eriyen asfalta sürtünüşünü göze alıp, “ ne zaman varırım ?” diye sorabilmek kendine, camdan dışarı baktığın da, çoktan gevşemiş, tatile çıkmış elektrik tellerinin sen ileri doğru giderken, nasıl da sana inat geri geri yol aldığını seyredebilmektir.

Bir hayat döngüsüdür, yaşamın felsefesidir fizik. Yaşam olayları bir meraktır ki incelenirken, formüller ve çözümlerin üretilişi sırasında, bilimi bir vücut olarak ele aldığımız da; astronomi, kimya, biyoloji ve jeoloji gövde, psikoloji ve tarih bacak ve kollar, matematik ise kalp olarak düşünülürse, beyindir fizik. Hayat ağacında ki bilim dallarının çıktığı o sert gövdedir, ağacın kendisidir.

Galileo’nun dünyanın yuvarlaklığı uğruna Azrail’i erken tanıyışı, vakti gelmeden toprak oluşudur. Darvin’in giden bir nesne olan gemide, durur vaziyette oluşu, bu arada da, rahiplikten fiziğe olan momenti, yıldırım aşkıdır. Newton’un diferansiyel ve entegral hesabının, çekingenliğiyle 38 yıl süren kavgasıdır.3 yaşında konuşmaya başlayan, 9 yaşında isteklerini tam olarak anlatamayan, hiçbir zaman başarılı olacağına inanılmayan, öğretmenlerinin, adını “tembel köpek” taktığı Eınsteın ve birden ortaya çıkan, beyninin % 4’ ünü kaplayan zekâsıdır. Onunla her şeyin göreceli olması, hızlı nesnelerin kısalması, doğru nesnelerin eğrilmesi, evrenin eylemsizlik çerçeveleriyle doluşudur. Aristo’yla, duran nesnelerin durmaya devam etmesi, hareket eden nesnelerin ise durmaya çalışmasıdır.

Suyun şişeye “şırıl” sesiyle dolduruluşu sırasında hain huninin havayı içeride hapis etmesi, havanın bu esarete fazla dayanama*****, “yeter ulan!” diyerek, huniyi yukarı itişidir.Suyun çakallık yaparak, aradan sızıp uça ese şişeye doluşu, “şırıl şırıl” sesidir.

Çapkın tarağın saçla buluşmasının ardından, saçı aldatarak, bir göz kırpışıyla diğer nesneleri kendine çekmesidir. Çapkın tarağın çekiciliğidir.

Kedi ve köpeklerin 80’li yıllara olan aşkı, siyah-beyaz’ı renkli televizyonlara değişmeyişidir.

Doğanın bizim varlığımızdan habersiz, nesnel olarak var olan bir şey olmadığını anlayabilmektir. Eğer ele alınacak bir sistem var ise bunun bir tek doğa değil, doğa ile bizim birleşmemizden oluşan bir sistem olduğunu kavrayabilmektir. Olaylar olsa da olmasa da zamanın aktığını, madde var olsa da olmasa da uzayın var olduğunu düşünmek yerine, maddenin olmadığı yerde uzayın, değişimin olmadığı yerde zamanın anlamsızlığını anlayabilmektir.

Nedenler ve sonuçlar arası bir bağ kurabilmek, sebepleri başka yerde aramayıp doğa bilimlerinin sona varışını önlemektir.

Matematikle konuşabilmek, felsefeyle yaşamaktır fizik!

Ak saçları birbirine karışmış, ütüsüz komik önlüğü deneyler arasında farklı renklerdeki sıvılarla lekelenmiş, sürekli formül ve teorilerle uğraşmaktan çevresinde olaylarla hiç ilgilenmeyen, sosyal yönden sıfır, insanların anlamadığı terimlerle konuşup deli zannedilen adamların uğraştığı, okullarda en zor, başarılması imkânsız olan bir ders midir ki fizik?

O hayatın içinde, var oluşun gizeminde saklıdır. Skaler büyüklüğümle, harıl harıl vektörsel bir büyüklüğe ulaşabilmek adına çabalarken kendimi görüyorum fizik kitaplarım arasında. Kendi hızımı kendim belirlemem adına serbest düşme hareketiyle atılmışım hayata.

Başaksı boyun 1,65 cm ve eşit kollu terazi buğdaysı bir tene sahip olan bedenimin kütlesini dünyanın çekim alanında 55 kg olarak hesaplıyor. Fiziğime ve ruhsal olgunluğuma aldırmadan, 17 olduğunu söylüyor sayıların dili olan matematik yaşımın. Bütün birimlerim, ölçülerim belli şayet, doğrultum ve yönüm henüz kesinlik kazanmış değil. Sadece heves ediyorum, hedefliyorum ve olması için çabalıyorum. Evrende yer kaplıyorum. Bir maddeyim ve skaler bir büyüklükteyim.

Amacım; sadece büyümek ve olgunlaşmak değil, bunun yanında vektörsel bir büyüklükte kazanabilmek. Yolumu ve nasıl, nereye yürüdüğümü kestirebilmek… Doğduğum günü referans noktam sayarsam; yörüngem üzerinde doğrusal bir hareketle ilerlerken kendi mutlak hızımı nasıl takip ediyorsam, çevremde de en iyisi ben olmalıyım, çevrem ile aramda ki bağıl hızı da göz ardı etmemeliyim. Çünkü kendime rakip gördüğüm birileri olursa, bir azme, bir hırsa da sahip olurum.

Belki vektörsel bir büyüklüğe sahip olabilme düşüncesinin verdiği azimle bu yolda yürürken, önüme engeller de çıkar. Yol pürüzlü yahut da kaygan olabilir, o zaman sürtünme kuvvetini de hesaba katmak zorunda kalabilirim. Hedeflerime moment uygulamamak için bu kuvvetin statik değil de, kinetik olması için çabalamam gerekecektir. O zaman da yıllarca içimde biriktirdiğim heveslerim, ideallerim yani potansiyel enerjim bana yardımcı olacaktır. Eğer hedeflerim ve isteklerim olmazsa ve bunları içimdeki azmim ve hırsımla birleştirmezsem, yolun sonuna kadar ulaşmam imkânsız olabilir. Yani engeller karşısında statik kalabilirim.

Hedefime ulaşmak için yürüdüğüm yolda beni aydınlatan bir ışık kaynağına da ihtiyaç duyarım. Benim de bu ışığa karşı duyarlı olmak gerekecektir. Bir kulaktan girip diğerinden çıkmaması adına ne saydam ne yarı saydam olmalıyım. Üzerime düşen ışığı saydam olma***** geçirmeyerek içimde hapis etmeyelim. Gün gelir belki yararı olsun diye başkalarına da yansıtabilirim.

Zamanı geldiğinde bir prizma olup bana yansıtılan saf, bilgi dolu, beyaz ışığı içimdeki kırılma indim yardımıyla işlemeliyim. Renk demetlerine spektruma çevirip, her renkten farklı bir ders çıkartmalıyım kendime. Sonra bir mercek olmalıyım, tüm bilgilerimi, tüm ışıklarımı bir araya devşirip vektörsel bir büyüklüğe ulaşabilmek adına bir yol, bir hayat çizmeliyim kendime.

İşte o çizeceğim hayatı anlayabilmektir fizik…

Bazen de durup “nerdeyim” ve “nasılım” dercesine bir bakmalıyım kendime.

İşte o zaman da; bakışlarımın yansıttıklarının geri dönüşünde kendimi görüp,
“Kahretsin! Bugün de çok güzelim” diyebilmektir fizik.



TURGAY ÇUMAK (DEMOKRAT GAZETESİ KÖŞE YAZARI)

Bir buzdolabına sığdı

Zlata 4 yaşında şaşırtıcı bir yeteneği olduğunu farketti ve bu yeteneğini geliştirmek için bu konunun üstüne ‘eğildi’. 24 yaşındaki eski jimnastikçi, bugünün en acayip akrobatlarından.






175 cm boyunda ve 54 kilo ağırlığında olan Zlata, zamanının çoğunu antrenman yaparak ve tüm dünyada sergilediği gösterilerine hazırlanarak geçiriyor. En sevdiği hareketlerinden birisi, kendisini, tam anlamıyla, geriye doğru ikiye katlayarak ellerinin arkasının topuklarına değmesini sağlamak.



Bacaklarını omuzlarının üzerinden geçirerek ellerinin üzerinde durmak ise onun için çocuk oyuncağı. Vücudunu 50 santimetre karelik kutulara bile sığdırabiliyor.




Zlata bu hareketlerin kendisi için çok normal olduğunu ancak bazen fotoğraf çekimleri için bir hareketi uzun süre yapmak zorunda kaldığında rahatsızlık hissettiğini söylüyor. Ama bu rahatsızlıkların, uzun süre oturan birisinin de belinin ağrıması gibi normal bir durum olduğunu belirtiyor.


Çok Güzel Hareketler Bunlar


Zlata herhangi bir diyet uygulamıyor ancak kaslarını mümkün olduğunca esnek kılabilmek için sürekli çalışıyor. Şu anda Almanya’da yaşayan Zlata’nın bu özel durumu, bütün tendonlarının normalden çok daha esnek olmasından kaynaklanıyor, bu da başka bir insanın belinin kırılmasına sebep olabilecek hareketleri kolayca yapabilmesini sağlıyor.





Bir buzdolabına sığdı

Bu esneklik çoğu zaman insanların beğenisini toplasa da, Zlata ilkokulda arkadaşlarının kendisini kıskandığını da belirtiyor. Rusya’da esnekliğin çok önemsendiğini çünkü jimnastiğe çok önem verildiğini belirten akrobasi yıldızı, kısa bir süre jimnastik yaptıktan sonra akrobasiye yönelmiş.





Ünlü akrobat, bu özelliğini keşfettiği andan itibaren buna bağımlı olduğunu ve hayatının geri kalanı boyunca bu işi yapmak istediğine karar verdiğini söylüyor.










20 Kasım 2010 Cumartesi

Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak!

Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak!

Şortlu veya Bikinili Kadın ve Erkek Noel Babaların Hayır Koşusu

şortlu veya bikinili koşu, running with shorts or bikini

şortlu veya bikinili koşu, running with shorts or bikini



Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, dondurucu soğuğa rağmen Şortlu veya Bikinili Noel Babalar hasta çocuklar yararına koştu.

şortlu veya bikinili koşu, running with shorts or bikini



şortlu veya bikinili koşu, running with shorts or bikini

Bu yıl 5′ncisi düzenlenen Şortlu ve Bikinili Noel Baba koşusuna katılanlardan kişi başı 2000 Forint (10 dolar) alındı. Alınan bu paraları Budapeşte’deki Pal Heim Çocuk Hastanesi’ne teslim edileceğini açıklayan organizasyon yetkilileri, etkinliklerinin her yıl çığ gibi büyüdüğünü söyledi.

Budapeşte’deki Westend Plaza’daki buz pistinde toplanan yaklaşık 200 bikinili ya da şortlu, kadın ve erkek Noel Babalar, ünlü Macar şarkıcılar eşliğinde şarkılar söylediler. Buz pistinde yapılan ısınma hareketlerinin ardından koşu başladı. Yaklaşık 5 kilometre koşan bikinili yada şortlu Noel Babalar, yol boyunca kendilerini destekleyen vatandaşlara Noel şekerleri dağıtarak, vatandaşlarla birlikte Noel şarkıları söylediler.

Adam ve Maymun Yatakta, Funny Photo Man and Monkey İn Bed

Adam ve Maymun Yatakta, Funny Photo Man and Monkey İn Bed, maymun ve erkek arasındaki büyük aşkı görüyorsunuz





Adam ve Maymun Yatakta, Funny Photo Man and Monkey İn Bed

ministry of silly walks

ministry of silly walks

Bulutlarda dans



Bulutlarda dans

Turuncular içinde dans

turuncular içinde dans

Striptiz... +18

Striptiz... +18


*
*
*
*


Photoshop Kertenkele Adam, Photoshop Lizard Man

Photoshop Kertenkele Adam, Photoshop Lizard Man



Doğal Kucaklaşma, Natures embrace

Doğal Kucaklaşma, Natures embrace


Doğal Kucaklaşma, Nature embrace

Paintball Savaşçısı Kız, Paintball Warrior Girl

Paintball Savaşçısı Kız, Paintball Warrior Girl, kız maalesef çok vurulmuş hiç acımamışlar gelen vurmuş giden vurmuş

Seksi ve memeler güzel:)Black Man Such As Coal

Kömür Gibi Siyah Adam, Black Man Such As Coal

Kızlar Gözünü Açtı!.

Let’s Just Skip This Trend Entirely OK?



Semmelweis Medical Museum ( Semmelweis Tıp Müzesi )



anatomik bir Venüs, erken bir röntgen makinesi ve zorunlu çekmiş baş, bütün bunlar Dr Semmelwies doğdu çok binada: Semmelweis Tıp Müzesi bazı müthiş nesneler içerir. Ancak müzenin en ilginç unsur Semmelweis kendini hikaye.

Semmelweis bir kliniğin doğumhaneye de 1800'lerin ortalarında boyunca çalıştı. Tüm dünyada doğum servislerinde Kadın ", loğusa hastalık" olarak adlandırılan puerperal ateş olarak bilinen bugün gizemli bir hastalık yaşıyorlardı. Annelerin çok% 30 her ay bu hastalıktan öldü gibi. Semmelweis, ama pek çok kadın ölümleri üzerinde işkence oldu neden bir türlü çözemedim.
Bir gün bir meslektaşım ve kısaca bir otopsi yaptıktan sonra öldü içgörü bir flaş, Semmelweis o diseksiyon şekillendirilmeye zaman meslektaşı parmağını üzerinde bir kesik vardı farkettim. Bu hamile kadınlara Kadavradan hemen hareket doktorlar iyi bir fikir olmadığını Semmelweis için anlaşıldı.


Semmelweis doktorlar, antiseptik kalsiyum klorid ile yıkama gerektiren, kendi kliniğinde sıkı bir el yıkama politikası uygulanmıştır. O da bir araç yıkama politikası uyguladı. Ölüm oranı belirgin düştü.
Semmelweis Viyana büyük Tabipler Birliği yaptığı bulguları rapor, ama Pasteur'un deneyleri germ teorisini doğruladı önce bu birkaç yıl oldu: kendini keşfi çalıştı neden emin değildi bile Semmelweis. Böylece tıp camiasının en çok, el-mantıklı gelmiyordu sadece yıkama. Semmelweis keşfi selâmetle ve reddedildi ironi zalim bir büküm, Semmelweis öldü - buluşları tıp camiası tarafından kabul görmeden - çok hastalığın o diğerleri engellemeye çalışan hayatını geçirdi.
Marth 20, 2010 - - Obscura Gün bize katıl bir mum "anatomik Venüs," erken bir X-ray makinesi, hatta çökmüş başkanı dahil Müzesi'nde müthiş nesneleri tur için Semmelweis Tıp Müzesi'nde, tüm ev sahipliği çok bina içinde Dr Semmelwies doğdu. "





The Semmelweis Medical Museum contains some terrific objects: an anatomical Venus, an early X-ray machine, and the obligatory shrunken head, all housed in the very building in which Dr. Semmelwies was born. But the most interesting element of the museum is the story of Semmelweis himself.
Semmelweis worked during the mid-1800s in the maternity ward of a clinic. Women in maternity wards all over the world were experiencing a mysterious disease called, "childbed sickness," today known as puerperal fever. As many as 30% of mothers died from this disease every month. Semmelweis was tormented over the deaths of so many women, but couldn't figure out the cause.
One day, a colleague died shortly after performing an autopsy, and in a flash of insight, Semmelweis realized that his colleague had had a cut on his finger when he preformed the dissection. It became obvious to Semmelweis that doctors moving immediately from cadavers to pregnant women was not the best idea.
Semmelweis implemented a strict hand-washing policy in his clinic, requiring doctors to wash with chloride of lime, an antiseptic. He also instituted an instrument-washing policy. The death-rate fell noticeably.
Semmelweis reported his findings to the great Medical Association of Vienna, but this was several years before Pasteur's experiments confirmed germ theory: Even Semmelweis himself was not sure why his discovery worked. So to most of the medical community, hand-washing simply didn't make sense. Semmelweis's discovery was soundly rejected, and in a cruel twist of irony, Semmelweis died - of the very disease he spent his life trying to prevent in others - before seeing his discoveries accepted by the medical community.
Join us on Obscura Day - Marth 20th, 2010 - at the Semmelweis Medical Museum, to tour the terrific objects in the Museum including a wax "anatomical Venus," an early X-ray machine, and even a shrunken head, all housed in the very building in which Dr. Semmelwies was born."

Edgar Müller Tarafından Buz Devri SideWalk

Edgar Müller Tarafından Buz Devri SideWalk














Gösteri Kazası, Show Accident

Gösteri Kazası, Show Accident, minibüsün üstünden atlamaya çalışan motorsiklet sürücüsünün kötü kazası, minübus patlıyor motorsiklet sürücüsü alevlerin üstüne doğru uçarken resmedilmiş

Işıklı Bikini Giymiş Kadın, Light Bikini Wearing Woman

Işıklı Bikini Giymiş Kadın, Light Bikini Wearing Woman



ışıkların altında daha güzel bir şey olabilirdi

The best celebrity caricatures ever

You can find celebrity caricatures almost everywhere on line , but French artist Anthony Geoffroy, made such an incredible caricatures that overcome all previously seen. You’ll surely love them.




Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı