Türk halkının gönlünde taht kurmuş çocukluğumuzun efsanevi iki karakteri Hacivat ile Karagöz. Peki hiç bu iki zatın tüyler ürperten gerçek hikayesini duymuş muydunuz? Osmanlıdan günümüze kadar etkisini koruyan bu ikilinin hikayesi sizler için derlendi, keyifli okumalar.
Bursa’da görkemli bir camiinin yapımında çalışan iki inşaat işçisiydi aslında Hacivat ile Karagöz. Ve ilginç bir sebepten ötürü padişah Orhan Gazi onları astırttı. Peki neden?
Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş dönemlerinden birinde Sultan Orhan Gazi babası Osman Bey’in hatırasına layık bir anıt yaptırmaya karar verdi. Babasının adına yakışacak Bursa’nın yeşil dokusuna mükemmel bir uyum sağlayacak muazzam bir cami inşa ettirmek istiyordu. Bu kutsal görev için emrindeki bütün yetenekli mimarları yanına çağırdı. Onlara babasının
hatırasını onurlandıracak göz alıcı bir yapı tasarlamaları talimatını verdi. Zaman geçti ve nihayetinde mimarlar ellerindeki en iyi proje ile Orhan Gazi’nin huzuruna çıktılar. Padişah hepsini inceledikten sonra kalbinde yankı bulan o projeyi seçti ve mimarını yanına çağırdı, bu önemli işi ustalıkla yerine getirmesini istedi. “Ülkenin dört bir yanından en yetenekli ustaları seçecek en iyi malzemeleri bulup getireceksin.” diye buyurdu. Mimarbaşı Orhan Gazi’nin bu istediğini yerine getirmek için hemen işe koyuldu. Duvar, demir ustaları hat sanatçıları, nakkaşlar bir araya getirildi; malzemelere en ince detayına kadar seçildi. Caminin yapımına başlarken Orhan Gazi bir şeyin altını özellikle çizmişti. “Bu camii benim için bir yapı değil bir miras bir hatıra kim inşaatın gecikmesine ya da işlerin aksamasına neden olursa onun cezası ağır olacak.” diye belirtti.
Hacivat ve Karagöz’ün hikayesi de bu süreçte başlayacak Osmanlı’nın zengin kültürel mozaiğinin bir parçası haline gelecekti. Bu süreç sadece tuğla ile harcın bir araya gelmesi değil iki efsanevi karakter olan Hacivat ve Karagöz’ün de bir araya gelmesini sağlayacaktı. İnşaatın başladığı gün demirci ustası olarak Karagöz duvar ustası olarak da Hacivat görevlendirildi. Bu iki usta sadece işlerinde değil birbirleriyle olan ilişkilerinde de dikkat çekiyordu.
Karagöz eğitimden yoksun olmasına rağmen inşaatlardaki deneyimle zanaatında ustalaşmış işinin en iyisi biri haline gelmişti. Tez canlı, hazırcevap ve beladan belaya koşan bir karakterdi. Ne zaman başı derde girse zekasının kıvraklığı sayesinde çıkar bir yol bulurdu. İçinden çıkamayacağı bir durumda ise yanında her zaman güvenebileceği bir dostu Hacivat bulunuyordu.
Çok iyi bir dost olmalarına rağmen Hacivat Karagöz’ün tamamen zıttı bir karakterdi. Medresede eğitim görmüş, her konuda bilgi sahibi görgülü ve bilgili biriydi. Birbirleriyle sürekli kavga eden bu ikili ne kadar kavga etseler de birbirlerine sıkı sıkıya bağlılardı. Bu onların dostluğunun en büyük kanıtıydı.
Orhan Gazi’nin emrinde yapı inşası devam ediyordu. Bütün ustalar, usta başları işi en iyi şekilde yapabilmek için stresliydiler. Bu görev onların omuzlarına binmiş ağır bir yüktü. Bu atmosfer içinde Hacivat ve Karagöz’ün sempatik atışmaları rahatlamak için iyi bir şey haline gelmişti. Mimarbaşı ve diğer ustalar işler aksamasın diye Hacivat ve Karagöz’ü ayırmak isteseler de başarılı olamıyorlardı. Karagöz, mimarbaşı şehre malzeme almaya gittiğinde bunu fırsat bilir ve hemen Hacivat’ın yanına gelirdi. Hacivat’ın ışıldayan gözlerinin ardından atışmalar başlar bu yoğun ve stresli iş ortamında diğer çalışanlara da moral olurdu. Hacivat “Şuh levendim hoş geldin” derken Karagöz’ün cevabı gecikmez “Şule levendim turp dikenim hoş geldin.” Bu ikilinin hikayesi cami yükselirken dillerden dillere dolaşacak ve bugüne kadar gelmiş olan gölge oyununun temeli olacaktı. Hacivat ve Karagöz sadece camiyi değil kültürü ve dostluğu da inşa etmişlerdi. Ancak bu eğlence ve neşe dolu anlar beklenmedik bir şekilde kesildi.
Orhan Gazi bir gün cami yapımını ziyaret ettiğinde işlerin beklediği hızda ilerlemediğini gördü ve hemen mimarbaşıya neden böyle olduğunu sordu. Mimarbaşı olay yerinden ayrıldığında işlerin nasıl oluyorsa aksadığını söyledi. Bunun üzerine mimarbaşı malzeme almaya gideceği bir gün inşaatı gizlice izledi ve bütün işçilerin Hacivat ve Karagöz’ün etrafına toplanıp onları izlediğini görünce hemen padişahın yanına gidip durumu bildirdi. Bunun üzerine Orhan Gazi çok dehşet verici bir karar verdi. Hacivat ve Karagözün asılması.
Padişahın emri hemen yerine getirildi. Hacivat ve Karagöz eğlenceli halleri ve dostluklarıyla tanındıkları inşattan alınıp asıldılar. Bu olay sadece inşaat alanında değil tüm şehirde çok üzüntüyle karşılandı.
Bu son iki masum insanın kaybına sebep olan padişahın üzüntüsüne ve vicdan azabına dönüştü. Çok üzülen padişahın moralini yerine getirmek isteyen saray şeyhi başındaki sarığı çıkarıp bir yere gerdi ve arkasına koyduğu mum ışığının önünde ayağından çıkardığı çarıklarıyla Hacivat ve Karagöz’ü canlandırmaya başladı. Hacivat’ın zarif selamlamaları ve Karagöz’ün muzip cevapları yeniden hayat bulmaya başlamıştı. “Hasretinle beni koyup gidenim hoş geldin.” diyen Hacivat’a “Hastayken turşu suyu içenim boş geldin.” diye cevap veren Karagöz sarayın sessizliğinde bir kez daha kahkahalara sebep oldu. Bu da Orhan Gazi’nin acısını ve vicdan azabını bir nebze de olsun hafifletti.
Bu gölge oyunu Osmanlı’nın dört bir yanına yayıldı. Bu oyunlar sadece iki kahramanın hikayesi değil toplumsal birlikteliği kuran bir kültürel hazineye dönüştü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder